Ben Ahmet, az önce patladım. Bu patlamanın nedenine gelmeden
önce beni tanımanız gerekiyor. Yoksa ne anlayışımız gelişir ne de olayı
anlayabiliriz. Gerçi anlayış gelişmeden olayı da anlayamayız. Ben aslında bir
bombayım. Evet canlı ve kanlı bir bomba, patlayacak şekilde tasarlanmışım.
Hayata gelişim bir amaç için, sadece bir amaç için. Patlamak ve zarar vermek
üzerine, bu kadar basit ve net bir amaç. Ama buna rağmen bu konu üzerine
ülkemde sayısız yarı profesyonel, ve on binlerce de profesyonel uzman bu duruma
kafa yoruyor. Garip bence ama kimseyi anlamsız da olsa para kazandığı bir iş
yüzünden yargılayamam.
Ben patladığımda 29 yaşındaydım. İşsiz değildim, aksine
imrenilecek bir işim vardı ama asıl cevap o değildi. Gerçek cevapları biz
yaratmayız, biz doğmadan onlar bizim ile birlikte yaratılır. Yani ben cevabı
bulmak üzere değil cevabı uygulamak için yaratılmıştım. Bu durumda yapacağım iş
üstüme bomba bağlayıp patlamak değildi. Bombanın kendisi olmaktı. Bu
tedirginlik verici gelmiyordu çünkü kaç balık yüzmekten tedirgin olur ? Bu
tedirginliği atlatan olmak birisi değildim çünkü bu tedirginlik hiç olmadı.
Kısacası net ve sade bir biçimde patladım ve bundan asla utanmadım.
Nerede kalmıştık ? Ben Ahmet soyadımın kaydını isterseniz
yanmış kimliğimden sadece baş harfi seçilen Y vardı. Bu Y harfinin de önemi
vardı o az önce bahsettiğim uzmanlar için ama dahası var bu kimlikte. O da
aslında sahte kimlik çıkartmanın nüfus müdürlüğünden çıkartmaya göre daha ucuz
olmasıydı. Bu durumda gerçek bilgilere ve sizin bilgilerinize sahip kimliği
sahte yapan nedir ? Ucuza yapılan kimliğin, asıl ve tek üreticisine rakip
çıkıldığı için yasadışı olduğu fikri var. Hayır, bundan değil ! Bunun sebebini
kimse bilmiyor ! Çünkü anlamsız. Bunu kabul edebilen insanın, büyük erdemlerin insanı
olduğunu fark etmek ise erdemlere ve aydınlanmaya giden ilk adım olmasıdır. İlk
adımı attın mı ? Gerisi gelecek dedi münzevi alkolik. Gerçi o da alkole
vermişti kendini yani anlamsızı kabul edemedi benim gözümde. Anlamsızlığı kabul
edenler, kendi anlamını yaratanlardır. Bunu da ben yaptım !
Bu sabah tek göz odamda yatakta yatarken tavana baktım.
Aslında ilk defa baktım çünkü bu tek göz odanın her yerinde boyalar kabarmıştı.
Kabarık boyalar ile yapabileceğim bir şey yoktu. Bu semtin havası ve doğası gereği
böyleydi. Yataktan kalktım, tuvalete gittim. Yüzümü yıkadım ve dedim ki aynaya
bu hayatın anlamını artık gerçekleştirmenin zamanı geldi. Bu durumda
yapılabilecek tek şey var dedim içimden. 10 dakika sonra siyah kadife pantolon,
siyah gömlek, ve siyah kadife ceket ile kapı önünde oldum. Artık işe
gidebilirdim. İşim çok alengirli bir iş değildi bence. Bir düğmeye bas, bir
kolu indir ve ekranda benim sıfatımı yazan bir iş olacak kadar kolaydı. Bu
durumda yapacağım iş kısaca emirlere itaat et ve daha fazlasına da karışma
şeklinde olacaktı. Bazıları bu tanıma kızabilir ama ben böyle kabul ettim onu.
Bu durumda yapabileceğim tek şey zaman döngüsünü ve zamanın devri daim düzenine
uymaktı girmekti.
Bu düzene üniversitede uydum ilk ve çalıştı. Yani hayatta
cevaptan uzaklaşamaya üniversitede başladım. Bu uzaklaşma ise bana bir bedele
neden olmadı, zaten onu yaşayacaktım. Bir nevi avcısına teslim olan ceylan
gibiydim. Başka ceylanlar farklı davranmadı mı ? Evet davrandı. Onlar
yakalandıklarında teslim oldular benim gibi. Ama sonrasında ilk avcının
ardından gelen ikinci avcıyı kovaladığı anı bir fırsat olarak yakaladıkları
anda kaçtılar. Sonuç değişmedi ve üçüncü avcı avladı onları. Ama yine de eminim
çok eğlendiler bu durumdan. Gerçi izlemesi bence de keyifliydi ama ben uğruna
doğduğum amacımı gerçekleştirmeliydim yoksa doğanın yasaları bozulacaktı. Yani
otçul olarak etçillere av olmalıydım. Bunu savunanlara neden diye sorduğumda
eğer ben av olmazsam otların av olacağını söylediler. Ne kadar da çevreciler…
Üniversitede ilk defa birisi geldi bana ve dedi ki neden
senin sevgilin yok ? Yoksa homo musun ? Ona hayır yok çünkü okuldaki kızlardan
kimseyi tanımıyorum dedim. O da dedi ki, sen homo değilsen o seni bulur. Yüzüne
baktığımda uydurduğunu anlıyordum ama tamam dedim. Dersime gittim. Çıkınca
kampüste o adamı uzaktan gördüm, o sağımda kalırken ben sola gittim kasten.
Kapı sağımda kalmasına rağmen. Kampüste biraz turladıktan sonra kapıdan çıktım.
Yurda gitmek için minibüse bindim. Yurda gelir gelmez yatağıma yattım ve uyudum.
Uyudum çünkü yoruldum, yoruldum çünkü düzene uymamıştım. Bu durumda zamanın
döngüsüne ve devri daimine uymayı öğretti bana. Üniversiteden mezun olana kadar
zaman döngüsü benim yanımdaydı çünkü ona boyun eğdim. Boyun eğen herkes
kazanıyordu. Kazanmak ise ona uyum sağlamaktı. Herkes gibi, herkes için, herkes
tarafından hayatının yönetilmesiydi. Benim hayatım böyle bir saçmalığı
barındıracak kadar genişti.
Bugün evden çıktığımdan beri aklımda bir tek şey vardı. O da
artık diğerlerinden daha hızlı düşünebildiğimdi. Bunun nedeni hayatımın amacına
uymamdı. O zaman kafamın içindeki düşünceler uçar gibi hareket ediyordu. Bu
durumda karar vermem aslında doğaçlama oluyordu. Bir an için karar veriyor ve
bir an sonra o karara uyuyordum. Sorsalar neden diye o zaman cevaplamak için
karşı tarafın bir şeyler demesini beklerdim. İş yerine gittim ve bilgisayarımı
açtım. Açılınca fark ettim ki, tam zamanında gelmişim iş yerine. Akşam oldu
çalışırken ve ilk dolunayımda ilk cevap için çırpınacaktım.
İlk cevap aslında cevabın olmadığı söylenmişti. Bu cevap
için zil zurna sarhoş olmam gerekiyordu. Bir arkadaşım ile zil zurna sarhoş
olmak için meyhaneye gitmek için yola koyuldum. Giderken aklıma tek şansım
olduğu geldi ve dedim ki eğer cevabı bulamazsam hayata geliş amacım olan patlama
görevini yaparım. Meyhanede yarım saat durmadan gelen içkileri sek içtim. Ondan
sonra artık hiçbir soruyu cevaplayamayacak hale geldim. Cevabı anlamıştım ve uyuya
kaldım.
Akşamdan eve bırakan arkadaşım sayesinde sokakta uyumaktan
yırttım. Bu durumda yapacağım tek iş vardı. İkinci dolunayı beklemekti. Neden
dolunay dediklerinde eğer beceremezsem beni suların çekildiği yere gömmek için
demişlerdi. Bunun asıl cevap olmadığını adamın yüzünden okumuştum. Bu cevabı
kabul etmiyordum çünkü insan zamanı gelene kadar ölümsüzdü. İkinci dolunay
gelene kadar her şey otomat teorisine uygun işlemişti. Bir otomat makinesi gibi
tek düze ve zamanın düzeni ile barışık şekilde geçmişti. Ben bu anlaşmaya sadık
kalıyordum çünkü zaman ile kapışmak ancak onu kaybetmeye yarardı. Ben ise onu
yaşayacaktım.
İkinci dolunay gelmeden bir gün önce haber geldi. Haberi
veren epostada soru yazıyordu. Soru hayatının amacını gerçekleştirmekten seni
alan neydi ? Tabii ki de hayatın kendisiydi ! Bu durumda ikinci soru için gerçek
amacımı gerçekleştirmeliydim. Eve giderken bir adet traş bıçağı aldım. Eve
gidince bileklerimi kesmeyi planlıyordum. Eve gidince boğazımı kesmeye karar
verdim.
Sonuç ne diye soran olacak olursa diye söylüyorum,
buradayım. Patladım ve hayatıma benden önce yüklenen anlamı bitirdim. Bu
saatten sonra konuşmak boş konuşmaktır. Cenazemin kaldırılma işlemine katılmak
benim için değişiklik olmayacaktı çünkü kimse gelmeyecekti. Gelmeyeceğini
biliyorum çünkü zamanın düzeni ve devri daimine karşı gelmiştim. Onlar hayata
geliş amacını gerçekleştirmeye karşıydı. Bu durumda burada beklemeye mahkumum.
Burası dediğim yerin adı yok, yokluklar içindeyim. Varlık çok uzağımda kalıyor.
Pişman değilim ama aynı zamanda neden olduğum yıkımı düşünüyorum, sadece
düşünüyorum. Çünkü düşünmede yokluk vardır. Ben ise eylem için doğdum.