You can use gem 'certified' to solve this problem ^_^
Happy Coding
15 Nisan 2017 Cumartesi
10 Nisan 2017 Pazartesi
Planlar ve Zarlar - Bölüm 1
Tanrı’yı sevmiyor olabilirsin ama bu ondan kaçabileceğin
anlamına gelmez. Tanrı’ya inanmıyor olman üstüne gittiğin duvara çarpacağının
gerçeğini de değiştirmez. Hatta daha önce çarptığın duvarlara bakarsak
değiştirmemiş diyebiliriz. Tanrı üzerine teorilerin senin Tanrı yapmaz. Daha
önceden de gördüğümüz üzere Tanrı’yı tanımanı bile sağlamadı teoriler. Tanrı
ile bir ilişkinin bahanesi olmayan bu teorileri ile Tanrı’yı tanıyamadın,
aksine kendi yarattığın Tanrı’nın kölesi oldun. Bu kölelik aslında kendi
bilincinde yarattığın sahte Tanrı’ya tapınmak ile oldu. İnsanın kendini
Tanrı’ya yöneliyorum diyerek kandırmasın yarattığı tahribattan kurtulamıyorsun.
Hatta kurtulmanın mümkün olmadığını daha önce gösterdin. Bu durum Tanrı nerede?
Sen neredesin? Haykırmaktan vazgeç ve dualizmi kır ve özgürlüğe kavuş. Ya da
Tanrı’ya ulaşamadan bu hayat veda et.
Peki biz Tanrı’ya nereden geldik? Bizim amacımız neydi?
Tanrı ile ne elde edecektik? Tanrı’nın ihtişamı ise bu mümkün değil, lakin
açığa çıkacak konular ve ilişkileri ile Tanrı ile ilişkimizin haritası da
çıkmış oldu. Biz ondan ayrı değiliz lakin onunla da değiliz. Acaba Tanrı kendimizi konumlandırırken bir
araç olabilir miydi? Bu durumda Tanrı mı bir araç biz mi araç konumundayız?
İşte evrenin merkezini ve evrenin neyin veya kimin etrafında döndüğünün cevabı.
Tanrı veya biz ? Kim kazanır bu düelloyu ? Bence kazanan olması için bir
ihtimal gerektiği için başlamadan bitebilir bu düello. Tanrı kaybetmedi, sadece
bizim için, bize rağmen, bizim için iptal etti.
Tanrı ile güreşen veya savaşan ve kazanan olmuş. Peki
gerçekler ne diyor ? Metaforik Tanrı’sı ile kavga eden ve yenen adamın öyküsü
hakkında bize ne kazandırabilir? Yirmi birinci yüzyıl insanı olarak
bilgisayarımızdaki görev yöneticisi kilitlenince “Şimdi Tanrı’n nerede ?” diyen
insanlarız. Bu Tanrı ile kapışma işinde her gün Tanrı ile olmayan bir ilişki
geliştiriyoruz. Bu ilişkinin temelinde ise dualizm var. Bu
duygu ile bu hayatta mücadele edilmemesinin nedeni cahilliğimiz. Bu cahilliğin
temelinde ise zamanımız varmış gibi davranmak var. Bu sorunu ifade eden ve
anlaşılabilen kim de olmadığı için Tanrı’ya ulaşanları bulmamız pek de mümkün
değil. Dikey düzlemde sadece bir üstü gördüğümüzü hatırlarsak bu durumda bizden
bir adım ilerideki adam ile sınırlı bir ağımız olduğunu fark ederiz. Hatta hayal gücümüzün de sınırları
olabileceğini fark edersek aslında yaratıcılık için tek yöntemin sınırlılığı
ile daralabiliriz. O da dikey düzlemdeki bir üstteki adaydan alınacak bilginin
yegane doğru ve geliştirici olduğunu fark edebiliriz.
Evrenin merkezinde Tanrı mı var? İnsan mı var? Kimin
olduğundan çok oraya nasıl kendimizi yerleştirebiliriz diye zihniyet aslında
hiçbir şey yapamaz. Kendi yarattığı sorunları yine aynı durum ile
çözebileceğini zannetmesi aslında düalizmden de vazgeçtiğinin göstergesidir. O
kendine tapıyor artık ve tek arzusu da kendi türüne tapılması. Bu kadar unutkan
bir türe tapan da kendisinden başkası olmuyor.
Tanrı’yı tanımayan ve bunu savaş aracı yapanlar, işte gerçek
zokayı yutanlar. Bu zoka ile aslında Tanrı’nın sert yüzüne denk gelenler, işte
onların yatay düzlemdeki yerlerini görmeleri mümkün değil. Yatay düzlemde yerini
bilmeyenlerin de dikey düzlemde ilerleme şansları olmaz. Bu durumda onlar
evrenin merkezine ulaşamayan ve sadece araç olarak kalacak insanlardan ibaret
insanlar olduğunu fark etmemizi sağlıyorlar. Tanrı insanlara şans tanısın veya
tanımasın evrenin merkezine gidecek olan insan. Bu insan tercihini yapmadığı
sürece Tanrı’nın tercihi hep birinci tercih olarak kalacak. Bunun sebebi de
evrendeki boşluk olmaz.
380 - Bölüm 1
“Eğer günde üç yüz seksen kere nefes alıp verirsen o zaman
görmeye başlarsın.” Guru Papai bunu
derken ne demek istemiş, bilemiyorum. Lakin kimse de bilmiyor olabilir. Önemli
olan bilmek değil, önemli olan guruyu sevmek. Severek ruhsal olgunluğa ulaşabiliriz.
Seviyoruz ve bu sayede en basitinden tevekkül anlayışımız bile gelişir ve
güçlenir. Bu anlayışın gücü ile anlamak bizim için gördüklerimizin ötesine
geçer.
Gurumuzun zamanında bize anlattığı bir menkıbe vardı, bu çok
kişinin beğendiği bir menkıbeydi. Amacı neydi anlayanın az olduğu iddia edilen
bir menkıbeydi ama paylaşmak güzeldir derdik ve paylaşırdık.
Zamanında bütün kuşlar toplanmış ve onları eğitecek, yol
gösterecek ve bitmeyen gerçek mutluluğa ulaştıracak efendilerini aramaya
başlamışlar. O zaman dünyadaki 380 tür kuşun hepsi bire ikişer yola çıkmışlar.
Varmaları gereken yer ise kaf dağı imiş. Kaf dağına ulaşmak için gidilecek yol
imkansız kadar zormuş! Bu duruma karşın pek çoğu yolda ilerleken yoldan
vazgeçmiş ve bir nevi elenmiş. Aslında kendilerini eleyen kendileriymiş. Bu
durumda aslında insanın kötü hasletleri kendilerini vurduğunu gösteren bir olay
olarak her seferinde kalan kuşlar tarafından görülmüş. Yolun sonuna çok az kuş varabilmiş. Sonda
buldukları efendi ise kendileriymiş…
9 Nisan 2017 Pazar
Sondan Bir Önce - 1
“Son bir bardak kahve ve her şey halloldu, hem de her şey”
Sedyede yatan genç erkek hastanın tam tamına kırk beş
dakikadır yirmi saniyede bir sayıkladığı ve hastaneye birlikte geldiği
arkadaşının da her seferinde başı ile evet anlamında onaylıyordu. Bu konuda
oradan geçen insanların aklına anlamlı bir şey gelmiyordu, bunun en önemli
belirtisi geçerken dikkat edenlerden bazıları bunların hatası neydi acaba diye
sesli şekilde ifade ediyorlardı. O
sırada acil koridoruna bir doktor geldi. Yanındaki sağlık memuru ile hastanın yanına
geldi. Sağlık memuru sedyenin başına geçti, doktor da sedyenin yanındaki genç
erkeğin koluna girdi. Sağlık memur sedyeyi dikkatle ittirmeye başladı, doktor
sakin ve dikkatli bir şekilde hastanın yanındaki gencin koluna girdi. Doktor,
koluna girdiği gence adını sordu. Genç Mustafa dedi ve başını evet anlamında.
Doktor, arkadaşının adı da Ramazan mı diye sordu. Genç hem evet dedi hem de
evet anlamında başını eğdi. Doktor ve sağlık memuru onları acildeki müdahale
odası soktu. Sağlık memuru doktorun da yardımıyla sedyeden müdahale odasındaki
yatağa aldı. Doktor dışarı çıkmak için yöneldi. Kapıdan çıkmadan önce Mustafa
bekle beni dedi. Sağlık memuru serum takmak için hazırlık yapmaya başladı.
Sağlık memurunun serum hazırlığı bitti. Serumu taktı. O anda doktor içeri
elinde bir elinde hap, bir elinde bir bardak su ile döndü. Mustafa’ya al bunu
yut dedi. Hapı ve sonrasında suyu aldı Mustafa.
Mustafa hapı yutup, suyu içince teşekkür etti. Doktor
Mustafa’ya gülümsedi ve merak etme, her şey düzelecek dedi…
Hapını yutup, suyunu içen Mustafa arkadaşının emin ellerde
olduğunu hissetti. Bu hissin sonucunda dışarı çıkmaya karar verdi. Tam müdahale
odasının kapısına gelmişti, doktorun sesini duydu. Mustafa bir bakman mümkün mü?
Bunun üzerine Mustafa arkasını döndü. Doktor elindeki kartını uzattı ona ve
beni ara daha sonra dedi. Mustafa kartı aldı ve üstüne bakmadan cebine attı…
Mustafa eve geril gelmez bilgisayarının başına oturdu. O an
cebindeki kartviziti hatırladı. Kartviziti çıkardı ve üstündeki isime baktı.
İsim Mustafa Alyol’u merak etti bir an ve Google arama motoruna gird. Sonuç
normaldi. Kişisel sitesinin internet protokol adresini önce shodan arama
motoruna yazdı ve boş sonuç sayfasıyla karşılaştı. Bunun üzerine internet
tarayıcısını kapadı. Ardından bilgisayarını kapadı ve yatağına yattı. Tavana
bakmaya başladı. Hayatın anlamını anlamaya yaklaşmadığı bir gün olmuştu bugün.
Hayatın anlamı üzerine düşünmeye başladı ve aklına onion ağındaki forumdan
mesajlaştığı adam geldi. Yatağından kalktı ve bilgisayarını açtı. Onion ağına
bağlandı. Foruma giriş yaptı. Beklediği mesaj gelmişti…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)