10 Nisan 2017 Pazartesi

Planlar ve Zarlar - Bölüm 1

Tanrı’yı sevmiyor olabilirsin ama bu ondan kaçabileceğin anlamına gelmez. Tanrı’ya inanmıyor olman üstüne gittiğin duvara çarpacağının gerçeğini de değiştirmez. Hatta daha önce çarptığın duvarlara bakarsak değiştirmemiş diyebiliriz. Tanrı üzerine teorilerin senin Tanrı yapmaz. Daha önceden de gördüğümüz üzere Tanrı’yı tanımanı bile sağlamadı teoriler. Tanrı ile bir ilişkinin bahanesi olmayan bu teorileri ile Tanrı’yı tanıyamadın, aksine kendi yarattığın Tanrı’nın kölesi oldun. Bu kölelik aslında kendi bilincinde yarattığın sahte Tanrı’ya tapınmak ile oldu. İnsanın kendini Tanrı’ya yöneliyorum diyerek kandırmasın yarattığı tahribattan kurtulamıyorsun. Hatta kurtulmanın mümkün olmadığını daha önce gösterdin. Bu durum Tanrı nerede? Sen neredesin? Haykırmaktan vazgeç ve dualizmi kır ve özgürlüğe kavuş. Ya da Tanrı’ya ulaşamadan bu hayat veda et.
Peki biz Tanrı’ya nereden geldik? Bizim amacımız neydi? Tanrı ile ne elde edecektik? Tanrı’nın ihtişamı ise bu mümkün değil, lakin açığa çıkacak konular ve ilişkileri ile Tanrı ile ilişkimizin haritası da çıkmış oldu. Biz ondan ayrı değiliz lakin onunla da değiliz.  Acaba Tanrı kendimizi konumlandırırken bir araç olabilir miydi? Bu durumda Tanrı mı bir araç biz mi araç konumundayız? İşte evrenin merkezini ve evrenin neyin veya kimin etrafında döndüğünün cevabı. Tanrı veya biz ? Kim kazanır bu düelloyu ? Bence kazanan olması için bir ihtimal gerektiği için başlamadan bitebilir bu düello. Tanrı kaybetmedi, sadece bizim için, bize rağmen, bizim için iptal etti.
Tanrı ile güreşen veya savaşan ve kazanan olmuş. Peki gerçekler ne diyor ? Metaforik Tanrı’sı ile kavga eden ve yenen adamın öyküsü hakkında bize ne kazandırabilir? Yirmi birinci yüzyıl insanı olarak bilgisayarımızdaki görev yöneticisi kilitlenince “Şimdi Tanrı’n nerede ?” diyen insanlarız. Bu Tanrı ile kapışma işinde her gün Tanrı ile olmayan bir ilişki geliştiriyoruz. Bu ilişkinin temelinde ise dualizm var.     Bu duygu ile bu hayatta mücadele edilmemesinin nedeni cahilliğimiz. Bu cahilliğin temelinde ise zamanımız varmış gibi davranmak var. Bu sorunu ifade eden ve anlaşılabilen kim de olmadığı için Tanrı’ya ulaşanları bulmamız pek de mümkün değil. Dikey düzlemde sadece bir üstü gördüğümüzü hatırlarsak bu durumda bizden bir adım ilerideki adam ile sınırlı bir ağımız olduğunu fark ederiz.  Hatta hayal gücümüzün de sınırları olabileceğini fark edersek aslında yaratıcılık için tek yöntemin sınırlılığı ile daralabiliriz. O da dikey düzlemdeki bir üstteki adaydan alınacak bilginin yegane doğru ve geliştirici olduğunu fark edebiliriz.
Evrenin merkezinde Tanrı mı var? İnsan mı var? Kimin olduğundan çok oraya nasıl kendimizi yerleştirebiliriz diye zihniyet aslında hiçbir şey yapamaz. Kendi yarattığı sorunları yine aynı durum ile çözebileceğini zannetmesi aslında düalizmden de vazgeçtiğinin göstergesidir. O kendine tapıyor artık ve tek arzusu da kendi türüne tapılması. Bu kadar unutkan bir türe tapan da kendisinden başkası olmuyor.
Tanrı’yı tanımayan ve bunu savaş aracı yapanlar, işte gerçek zokayı yutanlar. Bu zoka ile aslında Tanrı’nın sert yüzüne denk gelenler, işte onların yatay düzlemdeki yerlerini görmeleri mümkün değil. Yatay düzlemde yerini bilmeyenlerin de dikey düzlemde ilerleme şansları olmaz. Bu durumda onlar evrenin merkezine ulaşamayan ve sadece araç olarak kalacak insanlardan ibaret insanlar olduğunu fark etmemizi sağlıyorlar. Tanrı insanlara şans tanısın veya tanımasın evrenin merkezine gidecek olan insan. Bu insan tercihini yapmadığı sürece Tanrı’nın tercihi hep birinci tercih olarak kalacak. Bunun sebebi de evrendeki boşluk olmaz.


Hiç yorum yok: