Tanrı’yı sevmiyor olabilirsin ama bu ondan kaçabileceğin
anlamına gelmez. Tanrı’ya inanmıyor olman üstüne gittiğin duvara çarpacağının
gerçeğini de değiştirmez. Hatta daha önce çarptığın duvarlara bakarsak
değiştirmemiş diyebiliriz. Tanrı üzerine teorilerin senin Tanrı yapmaz. Daha
önceden de gördüğümüz üzere Tanrı’yı tanımanı bile sağlamadı teoriler. Tanrı
ile bir ilişkinin bahanesi olmayan bu teorileri ile Tanrı’yı tanıyamadın,
aksine kendi yarattığın Tanrı’nın kölesi oldun. Bu kölelik aslında kendi
bilincinde yarattığın sahte Tanrı’ya tapınmak ile oldu. İnsanın kendini
Tanrı’ya yöneliyorum diyerek kandırmasın yarattığı tahribattan kurtulamıyorsun.
Hatta kurtulmanın mümkün olmadığını daha önce gösterdin. Bu durum Tanrı nerede?
Sen neredesin? Haykırmaktan vazgeç ve dualizmi kır ve özgürlüğe kavuş. Ya da
Tanrı’ya ulaşamadan bu hayat veda et.
Peki biz Tanrı’ya nereden geldik? Bizim amacımız neydi?
Tanrı ile ne elde edecektik? Tanrı’nın ihtişamı ise bu mümkün değil, lakin
açığa çıkacak konular ve ilişkileri ile Tanrı ile ilişkimizin haritası da
çıkmış oldu. Biz ondan ayrı değiliz lakin onunla da değiliz. Acaba Tanrı kendimizi konumlandırırken bir
araç olabilir miydi? Bu durumda Tanrı mı bir araç biz mi araç konumundayız?
İşte evrenin merkezini ve evrenin neyin veya kimin etrafında döndüğünün cevabı.
Tanrı veya biz ? Kim kazanır bu düelloyu ? Bence kazanan olması için bir
ihtimal gerektiği için başlamadan bitebilir bu düello. Tanrı kaybetmedi, sadece
bizim için, bize rağmen, bizim için iptal etti.
Tanrı ile güreşen veya savaşan ve kazanan olmuş. Peki
gerçekler ne diyor ? Metaforik Tanrı’sı ile kavga eden ve yenen adamın öyküsü
hakkında bize ne kazandırabilir? Yirmi birinci yüzyıl insanı olarak
bilgisayarımızdaki görev yöneticisi kilitlenince “Şimdi Tanrı’n nerede ?” diyen
insanlarız. Bu Tanrı ile kapışma işinde her gün Tanrı ile olmayan bir ilişki
geliştiriyoruz. Bu ilişkinin temelinde ise dualizm var. Bu
duygu ile bu hayatta mücadele edilmemesinin nedeni cahilliğimiz. Bu cahilliğin
temelinde ise zamanımız varmış gibi davranmak var. Bu sorunu ifade eden ve
anlaşılabilen kim de olmadığı için Tanrı’ya ulaşanları bulmamız pek de mümkün
değil. Dikey düzlemde sadece bir üstü gördüğümüzü hatırlarsak bu durumda bizden
bir adım ilerideki adam ile sınırlı bir ağımız olduğunu fark ederiz. Hatta hayal gücümüzün de sınırları
olabileceğini fark edersek aslında yaratıcılık için tek yöntemin sınırlılığı
ile daralabiliriz. O da dikey düzlemdeki bir üstteki adaydan alınacak bilginin
yegane doğru ve geliştirici olduğunu fark edebiliriz.
Evrenin merkezinde Tanrı mı var? İnsan mı var? Kimin
olduğundan çok oraya nasıl kendimizi yerleştirebiliriz diye zihniyet aslında
hiçbir şey yapamaz. Kendi yarattığı sorunları yine aynı durum ile
çözebileceğini zannetmesi aslında düalizmden de vazgeçtiğinin göstergesidir. O
kendine tapıyor artık ve tek arzusu da kendi türüne tapılması. Bu kadar unutkan
bir türe tapan da kendisinden başkası olmuyor.
Tanrı’yı tanımayan ve bunu savaş aracı yapanlar, işte gerçek
zokayı yutanlar. Bu zoka ile aslında Tanrı’nın sert yüzüne denk gelenler, işte
onların yatay düzlemdeki yerlerini görmeleri mümkün değil. Yatay düzlemde yerini
bilmeyenlerin de dikey düzlemde ilerleme şansları olmaz. Bu durumda onlar
evrenin merkezine ulaşamayan ve sadece araç olarak kalacak insanlardan ibaret
insanlar olduğunu fark etmemizi sağlıyorlar. Tanrı insanlara şans tanısın veya
tanımasın evrenin merkezine gidecek olan insan. Bu insan tercihini yapmadığı
sürece Tanrı’nın tercihi hep birinci tercih olarak kalacak. Bunun sebebi de
evrendeki boşluk olmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder